Dünyanın gözleri önünde, kameraların tanıklığında, çağımızın en büyük trajedilerinden biri yaşanıyor: Gazze'de insanlar açlıktan ölüyor, çocuklar yetersiz beslenme nedeniyle can veriyor, anneler çaresizlik içinde gözyaşlarına boğuluyor. Bu çağda, bu teknolojiyle, bu kadar gelişmiş bir medeniyet iddiasıyla nasıl olur da bir halk, bir coğrafya, bu kadar uzun süre kuşatma altında bırakılır?
Gazze’de zulüm var. Hem de öyle böyle bir zulüm değil… Temel ihtiyaçlara erişimin engellendiği, elektriklerin günlerce kesildiği, temiz suyun neredeyse lüks haline geldiği, hastanelerde ilaç kalmadığı bir yaşamdan bahsediyoruz. Ama bu “yaşam” kelimesi bile o topraklar için fazla… Çünkü orası yaşamakla yaşamak arasında sıkışıp kalmış bir halkın sessiz çığlıklarının yankılandığı yer artık.
Kuşatmanın Bedeli: Açlık ve Umutsuzluk
Gazze, yıllardır abluka altında. Ancak bugün geldiğimiz noktada, bu abluka kelimesi bile olanları açıklamaya yetmiyor. İsrail’in ağır bombardımanları, sivilleri hedef alan saldırıları ve yardım konvoylarını dahi engelleyen politikaları, adeta bir soykırımın işaretlerini taşıyor. En son veriler, binlerce çocuğun ve yaşlının yetersiz beslenmeden dolayı hayatını kaybettiğini gösteriyor. Bu çocuklar neyi suç işlemiş olabilir?
UNICEF, Dünya Gıda Programı, uluslararası yardım kuruluşları defalarca uyardı: Gazze’de kıtlık kapıda değil, kıtlık başladı. İnsanlar yaprak topluyor, hayatta kalmak için çöp karıştırıyor. Bebek mamaları yok, su yok, ilaç yok… Peki dünya nerede?
Dünya Sessiz, Vicdan Sağır
En acı veren şeylerden biri de bu: dünyanın suskunluğu. Uluslararası kuruluşlar, birkaç cümlelik kınamalarla yetiniyor. Bazı ülkeler İsrail’e silah yardımı yapmaya devam ederken, bazıları da diplomatik kurnazlıklarla bu soykırımı sessizce izliyor. Medyada yer bulmayan, ekranlara yansımayan her çocuk cesedi, insanlığın utanç hanesine yazılıyor. Bugün susanlar, yarın bu sessizliklerinden dolayı hesap verecek.
Bu sessizlik aynı zamanda suça ortaklıktır. Mazlumun çığlığına kulak tıkamak, zalimin yanında saf tutmak demektir. Bugün Gazze’de yaşananların adı savaş değil; bu, topyekûn bir yok etme politikasının sonucudur.
Bir Çocuğun Gözünden Gazze
Hayal edin; sabah uyandığınızda kahvaltı değil, gökyüzünden düşen bombaları bekliyorsunuz. Okula değil, enkaz altındaki kardeşinizi aramaya gidiyorsunuz. Oyuncak değil, bir parça ekmek hayal ediyorsunuz. İşte Gazze’de çocuk olmak böyle bir şey… En masum olanların en ağır bedeli ödediği bir yer.
Bir Gazzeli çocuğun dudaklarından dökülen şu cümle her şeyi anlatıyor:
“Anne, neden biz açlıktan ölüyoruz, biz kötü müyüz?”
Hayır, onlar kötü değil. Ama bizler —suskun kalan dünya— bu kadar kötülüğü izlemekle bile suç ortağıyız.
Yarın çok geç olabilir. Gazze'de sadece insanlar değil, insanlık da ölüyor. Her geçen gün, biraz daha tükeniyor umut… Ama biz susmadıkça, biz unutturmadıkça, biz dayanışmayı büyüttükçe; zulüm karşısında boyun eğmeyen bir ses olarak Gazze’nin yanında olmayı sürdürebiliriz.
Son Söz
Gazze’de açlık var. Zulüm var. Sessizlik var.
Ama aynı zamanda direniş var, sabır var, inanç var.
Ve bizler —insan olmayı unutmayanlar— bu karanlık içinde bir mum yakabiliriz.
Gazze için konuşmak, yazmak, dua etmek, yardım etmek… Ne yapabiliyorsak, tam da şimdi yapmalıyız. Çünkü tarih, susanları da yazacak.
Yorumlar